Dikkat ! Bu site yoğun miktarda kültür-sanat içerir.
e-mail:kulturcoo@gmail.com

Bir Osmanlı Payitahtı:BURSA

Bizans tekfurlarına ev sahipliği yapmış,eski Osmanlı başkentinin adıdır Bursa...1326 yılında Osmangazi'nin vasiyetini üzerine ordularını toplayan Orhangazi,yoğun bir kuşatma sonrası şehri ele geçirmiş ve şehrin anahtarını dönemin Bursa tekfurundan almıştı.Babasının vasiyetini yerine getiren Orhangazi,babasının ruhunu huzura erdirmek için mezarını Bursa'ya defnetmiştir.

Birçok yangın ve istilayla karşılaşan bu Osmanlı şehri,en ağır acıyı I.Dünya Savaşından sonraki Rum işgalinde yaşadı.Rumlar Türk köylerini yakıp yıkmış,müslüman Türklere eziyet etmeye başlamıştı.Manevi değerlere de saldıran işgalci güçler,Osmangazi’nin türbesinde içki alemi düzenlemiştir. Daha sonra sarhoş olan Yunan komutan, Osman Gazi'nin sandukasını tekmeleyip ‘’ Kalk ey koca sarıklı, koca Osman! Kalk da torunlarının halini gör ! Kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim !’’ diye bağırdı. Ayrıca sandukaya yaslanıp poz verirken, fotoğrafçısına "Çek bakalım bir Bursa hatırası" diye seslendi.Mehmet Akif bu olaya ithafen bülbül şiirinde şu dörtlüğe yer vermiştir:

Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc-ü merc oldu,

Selahaddin-i Eyyubi’lerin, Fatih’lerin yurdu.

Ne zillettir ki Nakus (kilise çanı) inlesin beyninde Osman’ın;

Ezan sussun, fezalardan silinsin yâdı Mevla’nın!



8 Temmuz 1920'de Bursa düşman işgalinden kurtulmuş,ve 2 yıl 2 ay 2 gün süren bu rezil istila bir son bulmuştur.Cumhuriyet Bursa'sı ise tarih ile modernliği birleştiren bir görünüme bürünmüştür.





-Tarihiyle Bursa :

Tarihle,teknolojinin harman olduğu bu şehirde sayısız Osmanlı mirası bulabilirsiniz.Bu miraslardan en bilineni Ulu cami ve muradiye de bulunan popüler kültürün etkisiyle daha da bilinen Muradiye Külliyesidir.Bu külliye 2.Murad tarafından yaptırılmış ve içerisinde Mahidevran sultanın ve oğlu şehzade Mustafa'nın türbeleri yer almaktadır.

Bursa deyince Yeşil Türbe'den bahsetmemek olmaz.Mehmet çelebi tarafından yaptırılan bu harikulade türbe,Bursa'nın Yıldırım ilçesinde bulunuyor.Yeşil türbe adını içerisindeki iznik çinilerinin renginden alır.Günümüz teknolojisi ile bile Yeşil Türbedeki çinilerinin aynısını yapmak mümkün değildir.

Diğer bir tarihi değer ise 1422'de Irgandalı Ali'nin oğlu Hacı Müslihiddin tarafından inşa edilen Irgandı Köprüsü.Bu köprüde zanaatçılar geleneksel el sanatlarını icra eder ve satışa sunardı.





-Doğasıyla Bursa:

Bursa deyince Uludağ'dan da bahsetmemek olmaz.2.543 metre yüksekliği ile Marmara bölgesinin en yüksek dağı olan Uludağ,yaz-kış seyrine doyum olmaz manzaralar bırakıyor insana.Kışın kayak severlerin akın ettiği bu dağ,yazın ise yerel şenliklere ve doğa severlere ev sahipliği yapıyor.

-Şampiyon Şehir Bursa:
Bursa'da 25 bin farklı görüşlere sahip kişiyi aynı çatı altında nasıl bir araya getirebilirsiniz ? Cevap basit,farklılıkların ortak noktası: BURSASPOR. Maçlarını her zaman dolu tribünlere oynayan Bursaspor 2009-2010 sezonunda şampiyon olarak Anadolu'dan çıkan ikinci şampiyon ünvanını kazanmıştır.Şampiyon olduktan sonra ülkemizde şampiyonlar liginde temsil eden Bursaspor, Bursa'ya gelen Manchester United taraftarını kendine hayran bırakmıştı..

Bir Şehrin hikayesini anlatmaya çalıştım,dahasını görmek için Bursayı gezmenizi tavsiye ediyorum.

Tarihinle,Doğanla,Sporunla çok yaşa YEŞİL BURSA !

                                                                              Editör:Eren Akdoğan

0 yorum:

Breaking Bad

Dizi demek istemiyorum bu harika yapıta. 50 yaşında bir kimya öğretmeni...Hayatını o yaşına kadar tamamen dürüst, namuslu, ahlaklı bir şekilde yaşamış ve bir kez bile kanunlara aykırı gelmemiş bir insan. Walter White, hayatını hep kurallara göre yaşayan bir adamdı. Maddi sıkıntılar hayatında hep baş gösterdi. Bir kez milyarder olma şansını kaçırdı. Çevresindeki herkes ondan hep bir adım öndeydi fakat o bu durumu umursamadan ailesini geçindirmek için öğretmenlik yapıyordu ve bir oto yıkama firmasında yarı zamanlı çalışıyordu. Bir gün, göğüsünde ki bir ağrıdan dolayı doktora gider ve akciğer kanseri olduğunu öğrenir. Bu durumu öğrendiği andan itibaren hayatının geri kalan zamanında tek düşündüğü şey, öldüğü zaman ailesi nasıl hayatına devam edebilecekti. Hamile bir karısı ve üniversiteye başlamak üzere olan beyin felci yüzünden sakat kalmış bir oğlu vardı.
Bir gün, sokak torbacısı ve metanfetamin üretimi yapan ve eski öğrencilerinden olan Jesse Pinkman ile yolları kesişir. Walter ihtiyacı olan parayı normal bir şekilde elde edemiyecekti. Bunun için yeterli ömrü kalmamıştı. Aklına Jesse ile birlikte muhteşem kimya zekasını kullanarak metanfetamin üretimine başlarlar. Başlangıçta her şey sıradan gidiyordu fakat işler kısa zamanda öyle büyüdü ki... Büyüdükçe sorunlarda büyümeye başladı ve başladığı bu işle inanılmaz bir zincirleme reaksiyon başlattı. Durum kendi uyuşturucu imparatorluğunu kurmasına kadar ilerledi...

Walter'ın yaptıkları yanlış gözüküyor değil mi? Ama diziyi izledikçe içten içe ben olsam düşünmeden bende kalkışırdım bu işlere diyeceksiniz. Duygusallıktan ve gözyaşlarınız tutmaktan gözlerinizin yanları ağrıyacak... Çünkü olan her şey sadece ailesine iyi bir hayat sağlamak için yapılıyordu. 

 Harika görüntü, harika oyunculuklar bir tarafa; harika ötesi bir senaryosu var. Her İzleyiciye ulaşalım saplantısı yok. Öyle güçlü ve evrensel psikolojik tahliller var ki, mütemadiyen şaşırmaya şaşırır oldum. Gerçekçilik düzeyi çok yüksek ve oturaklı. Aksiyon saplantısı yok. İzlediğim en iyi dizi oldu ve değişecek gibi değil.


Lafı çok uzatmamak gerekirse; Breaking Bad, gerçeğin ve dramın ta kendisidir. Breaking Bad hayranı olmayan insan yoktur, Breaking Bad izlememiş insan vardır...

                                                                           Furkan ÖZDEMİR

0 yorum:

Bir Osmanlı Rüyası:Marmaray















Marmaray,yüz yıllık geçmişiyle tarih kokan bir proje...İlk kez Abdülmecid Han tarafından dile getirilen ''boğazın altından geçme'' fikri, Abdülhamit Han tarafından projelendirilmiş ancak yapılamamıştır.

Yıl 1906,Hicaz demir yolunu tamamlayarak İstanbul'u Arap yarımadasına bağlayan Sultan Abdülhamit Han,İstanbul ile balkanları denizin altından geçen bir demir yolu hattıyla birbirine bağlamayı hayal etmişti.Projeleri ve alt yapıyı yapan Sultan,büyük hayalini gerçekleştiremeden tahtan indirilmişti.

Türkiye Cumhuriyetinde,1960'lara kadar dile getirilemeyen Marmaray projesi;1961 yılında gündeme gelmiş,ancak darbe rejimi tarafından gündemden düşürülmüştür.

1987 yılına kadar darbeler,ekonomik krizler ve siyasi çalkantılar yaşayan Türkiye,bu tarihten sonra ekonomik yönden rahatlamış ve siyasi istikrara kavuşmuştu.1987 yılında fizibilite çalışmalarına başlanan Marmaray projesi,1998 yılında proje aşamasını tamamlamış ve 2004 yılında yapımına başlanmıştır.

2009 yılında bitirilmesi planlanan proje,tarihi buluntular nedeniyle 4,5 yıl gecikmiş,29 Ekim 2013 Cumhuriyet bayramında proje tamamlanmış ve halka sunulmuştur.Diğer bir deyişle ''Abdülmecid'in efsanesi,Abdülhamid'in rüyası,150 yıllık bir proje gerçekleştirilmiş ve önce İstanbul'a sonra Türkiye'ye ardından tüm dünyaya kazandırılmıştır.

Marmaray dünya basınında geniş yer buldu.Bu projenin Türkiye'nin ekonomik yönden gelişmişliğinin bir göstergesi olarak kabul edilmiş ve Londra ve Pekin'in birbirine demir yolu ile bağlandığı dile getirilmiştir.

Bende İstanbul'da olmamım vermiş olduğu avantajla bir perşembe günü marmaray'ı ziyaret ettim.Boğazın derinliklerinde ilerlediğini hissetmek,yeni kapıda tarihi koklamak gerçekten çok ayrı bir duygu...Saatleri bulan yolculuğun 4 dakikaya sığdırmasıda ayrı bir avantajı.Haydi Marmaraya.


Editör:Eren Akdoğan

0 yorum:

Ütopik Siyaset



Felsefe, aklın kendine bilimle beraber çizmiş olduğu meta odaklı sınırları, ısrarcı ve şaşırtıcı tavrıyla ortadan kaldıran muazzam bir sistem; bu konuda hem fikir olduğumuza inanıyorum. Felsefenin değer görmesi ve günümüzde 'Felsefe yapma!' şeklinde diyaloglarda dahi yer edinmesi pek kolay olmamıştır.




 Felsefenin ya da felsefi düşünce sistematiğinin ortaya çıktığı ve kavramsal bütünlüğe erişecek olgunluğa geldiği yer olan Antik Yunanistan'da, insanlar düşünceye/düşünmeye değer verecek vakte, paraya ve özgür düşünce ortamına sahipti. Felsefe belki de bu nedenle zengin-aylak-boş insan uğraşı olarak görülmüş, ufka dahil edilmekten çekinilmiş ya da -kabaca- itelenmişti ancak Platon'un kaleme alıp cisme getirdiği ve Sokrates'in  ruhu ve öğretilerine yön verdiği 'Devlet' adlı güzel eser, felsefi düşüncenin siyasi ideallerle olan paralelliğinin mümkün ve keyiflendirici olduğunu göstermekten ve öğretilebirliğe kapı açmaktan çekinmeyip, ön kabullerimizi de adeta parçalıyor!





 Felsefeyle biraz olsun ilgiliyseniz ya da  sabit fikirli değilim ve kitabın diyaloglarına katıldığım anda Sokrates beni kendi sorgulama, köşeye sıkıştırma yöntemleriyle ekarte ettiğinde sinirlenmeyip, kitabın sayfalarını hevesle çevirmeye devam edip ondan anlaşılır-basit kelimelerle ve doğru şekilde dinlemenin senteziyle gerçekleştirdiği keskin ve akılcı soru-cevap yöntemini kendi dogmalarımı yıkmak için kullanacağım diyorsanız, diyebilecekseniz, bu kitabı keyif, dikkat ve ilgiyle okuyacağınızı size şimdiden söyleyebilirim. İlk sayfalar ve henüz tanıştığınız karakterlerde ve yorumlarını anlamlandırmada biraz zorlandığınızı, her kelimeyi bilmenize rağmen hızlı düşünemediğinizi ve uzun konuşmalarda akıl tutulması yaşadığınızı dahi  fark edebilirsiniz ancak okumaya devam ettikçe ve sizi ve düşünselliğinizi kabul etmesine izin verdikçe, ütopik veya sizin idealist dünyanızdan daha gerçek bir dünyanın manzaralarını deneyimleyebilmiş olacaksınız. Umarım keyif alırsınız.



 Gizem CEVİZLİ

2 yorum:

İyi Ki Doğdun Yavru Vatan!




Yıl 1974,Rumlar adada kanlı bir katliama başlamış,ele geçirdikleri Türk köylerinde kadın,çocuk ayırt etmeden öldürmeye başlamıştı.Türkiye bunun üzerine garantör ülke olan İngiltere'ye ve Avrupa devletlerine başvurmuş ancak herhangi bir sonuç alamamıştı.Diğer bir deyişle Avrupalılar Türk katliamına göz yummuş,Türkiye'yi bu konuda yalnız bırakmıştı.
Türkiye'yi temsilen Avrupa da görüşmeleri yürüten dönemin dışişleri bakanı Turan Güneş idi.Son görüşmede olumsuz sonuçlanınca Turan Güneş,Ankara'ya gizli bir telgraf gönderir.Telgraf'da yazan şey ise ''Ayşe tatile çıksın''dır.Bu Ankara tarafından önceden kararlaştırılan harekat başlasın emridir.Dönemin başbakanı Bülent Ecevit harekat öncesi şu açıklamaları yapacaktı :

20 Temmuz 1974'de başlayan harekat 14 ağustos'da Türk askerinin Lefkoşa'ya girmesiyle son bulmuştur.Türk askerinin gelmesiyle adada yaşayan Kıbrıs Türkleri rahat bir nefes almış ve adada asayiş sağlanmıştı.1976 yılında Kıbrıs Türk Federe devleti kurulmuş,hemen ardından ise 15 Kasım 1983'de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İlan edilmiştir.

Avrupa basınından Rumların uyguladığı katliama dair birkaç not :

Yunanlıların kasaplığını insan zekası kavrayamaz. Magosa etrafındaki Türk evlerine giren Rum Milli Muhafızları, kadın ve çocuklar üzerine mermi yağdırıyor,büyükleri boğazlıyor veyakaladıkları Türk kadınların ırzına geçiyorlardı  ''Almanya''

“Son derece utandırıcı olayları kendi gözlerimle gördüm.Rumlar, Türk cami ve evlerini ateşe verdiler.Silâhsız ve savunması olmayan Türk köylüleri,Rum çapulcular tarafından yaratılmış dehşet havası içerisinde yaşamaktadırlar .Ellerinde bazukalar olan Rumlar, Türk köylerinde büyük kargaşalara neden olmaktadırlar.Yakın tepelere kaçarak hayatlarını kurtarabilen Türkler,orada ellerinden hiçbir şey gelmeksizin,yağma edilen evlerini seyretmektedirler. ''Fransa''


Bu topraklar için toprağa düşen Kıbrıs şehitlerine ve tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökden ecdan inerek öpse o pâk alna değer... 

                                                                               Mehmet Akif Ersoy
                                                                           
Eren Akdoğan


0 yorum:

Bir Özcan Deniz Filmi:Evim Sensin


İşte sizlere “Böyle bir aşk gerçek olabilir mi ki?” dedirten Özcan Deniz yapımı bir film. Özcan Deniz ve Fahriye Evcen’in başrolü paylaştığı filmde inanılmaz bir aşk ve birbirine bağlılığa tanık olacaksınız. Fahriye Evcen’in canlandırdığı karakter olan Leyla’nın başından kötü bir beraberlik geçmiştir ve baba ocağına dönüş yapmıştır. Tabi babası Selim, ilişkisi için evini terk etmiş olan kızına karşı kızgınlığı da çabuk geçmemiştir. Özcan Deniz’in canlandırdığı İskender karakteri ise küçüklüğünden beri kötü bir hayatı olmuştur. Çocukluğu yetimhanede geçmiş, hayatı boyunca evim diyebileceği bir yerde yaşayamamıştır. Ayrıca İskender, Leyla’nın babasının inşaat şirketinde ustabaşıdır. Bir gün bu ikili beklenmedik bir şekilde karşılaşırlar ve farkında olmadan aradıkları aşkı bulma yoluna girerler. Tabi bu aşkın önünü bu ilişkiyi istemeyen Leyla’nın ailesi ve Leyla’nın başına gelen amansız bir hastalık keser.


Aşkı her haliyle, her türüyle, her sorunu ve her mutluluğu ile anlatan bu filmi izlemeyenler, bu büyük “eksiği” bir an önce gidermeliler.
                            
                                                                                           Furkan ÖZDEMİR

0 yorum:

Disconnect:Sanal Hayatlar (2012)


Yönetmenliğini Henry Alex Rubin' in yaptığı Disconnect filmi,2012 yılında vizyona girdi.IMBD 'den 7,5 alan filmin oyunculuğunu Jason Bateman,Hope Davis,Frank Grillo, ve Paula Patton yapıyor.

Disconnect filminde senaryo 4 kol üzerinden yürüyor ve bu kollar filmin sonunda aynı noktada buluşuyor.Filmimizde ailesine zaman ayıramayan işkolik bir avukat,sırlarını internet ortamında paylaşan bir çift,bir arkadaşına internet üzerinden kabadayılık tasyalan çocuğunu yola getirmeye çalışan bir polis memuru ve kariyer peşinde koşan bir gazeteci yer alıyor.Bu 4 karakterin ortak noktası ise ''internet''.


İnternetin bilinçsizce ve amacı dışında kullanıldığında ne gibi sonuçlar doğurabileceğini anlatan bu filmde gerçek hayatta, internet ortamında karşılaşabileceğimiz sorunlar işlenmiş.

İzlenilesi.

Editör puanı : 8,2

Eren Akdoğan

0 yorum:

Bir AŞK Denemesi







Aşk hakkında çok uzun konuşabilirim. Ne olduğunu ve ne olmadığını çok iyi bildiğime inanıyorum. Kendimi bildim bileli bir şeyler yazar dururum, hayalimdeki bedenlere kişilikler diker, kendiminki de dahi pek çok insanın aklını zorlayacak güzellikte betimlemelerle keyiflenirim. Sayfalarla söyleşirken bile farklı bir zevk duyarım olasılıklarımın dokunabileceğine inandığım bölgelerde.

Ancak ve ancak, artık bunu yapmak güçleşti... İnsan birini kendine katmayadursun. Hayatına başkasının hayatını ekleyip bulabildiği bütün boşlukları yaratılmış bütün çakmaklarla yakıveriyorsun. Tanıyamadıgı birine dönüşüyor tek bir karede. Aşk ile ilgili söylenen bütün sözler ya yarım bırakılmış ya da hiç yaşanmamış tadı veriyor. (Hastane yemekleri aşktan daha gerçek ve lezzetli.) Bazı zaman aşkta mutluluğa yer yokmuş gibi. Aşk kavuşmaya hiç izin vermezmiş gibi. Aşık olan, kendinden bahsetmeye yeltenmez-miş gibi geliyor ve sonrasında dünya düzenini yıkıp geçebilecek bir zevk selinde uyanıyorsun. Boğulup boğulup çıkıyorsun. Kendini bazen kurtarıyorsun, bazen ölümüne izin veriyorsun.

Bütün süslü lafların ötesinde, yoktan yere dua ediyorken bulabiliyorsanız kendinizi ya da muhteşem havalı dini ritüeller de yapabilirsiniz, evet-evet onlara da izin var, siz aşıksınız, hiç kendinizi kandırmayın. Bunun mükemmel bir şey olduğunu söylemiyorum, belki de hiç keyif almayacaksınız ancak eğer aşkınızın kaynağı muhteşemlik şelalesinden geliyor olmasa da birazcık değiyorsa bile, güzel günler göreceksiniz aşıklar, oldukça güzel. Gençlik-güzellik terk etmeden tadını çıkarın!

Gizem CEVİZLİ

0 yorum:

100 Yılda Bir Gelen Adam :ATATÜRK

1881 yılında Selanik'te dünyaya gelen bir çocuk,önüne çıkan engelleri
yılmadan aşan bir genç,Çanakkale'de Mustafa Kemal Paşa,Ankara'da ise bir cumhurbaşkanıydı.

Bir askerdi Mustafa Kemal,göreve geldiğinde vatan toprağının her bölgesinde ''isyan,savaş ve kan '' olan.Trablusgarp'da halkı örgütleyen bir önder,Çanakkale'de yıllar sonra milletin makus talihini yenen bir paşaydı artık Mustafa Kemal.

Sakarya savaşında meclis başkanı,Büyük Taarruz'da ise bir milletin baş komutanıydı.''Ordular,ilk hedefiniz Akdenizdir ! İleri '' emriyle bir milleti şahlandırmış ve rumları İzmir'in serin sularına gömmüştü Mustafa Kemal.

Bir cumhurbaşkanıydı Atatürk,kurtuluş savaşı bittiğinde ''Paşam kazandık,düşmanı yurttan attık '' denildiğinde,''asıl savaş şimdi başlıyor çocuk'' diyebilen realist bir fikir adamıydı Mustafa Kemal.

En büyük mirasım dediği '' cumhuriyeti '' kuran,yaptığı devrimlerle bir milleti modernleştiren siyasi bir dehaydı Atatürk.

Fabrika devriminin uğramadığı memlekete; 10 yılda 46 adet fabrika kurulmasını sağlayan bir cumhurbaşkanıydı o.
10 Kasım 1938'de hayata gözlerini yuman büyük önder Mustafa Kemal Atatürk,tüm Türk dünyasını hüzne boğmuş ve arkasında mirasım dediği cumhuriyeti ve ilkelerini bırakmıştır.Unutmadık,Unutmayacağız.

Editör:EREN AKDOĞAN

0 yorum:

Bir Deli Kavram : AŞK


AŞK ,vikipedinin dediği gibi başka varlığa duyulan sevgi midir sadece,ya da başka bir deyişle tanımlayabilir miyiz Mecnun'u çöllere düşüren,Ferhat'a dağları deldiren ve Kerem'i diyar diyar gezdiren şeyi ?

Yâri gördüğünde aşığın karnına sancılar girmesini,konuşamamasını,yemek yiyememesini ve uyuyamamasını açıklayabilen dünyevi bir kelime var mıdır acaba ? Yoksa aşk kimine göre kanatları yakan,kimine göre de kanatların varoluş sebebi midir ?

Aşk sevgiliye kavuşup mutlu mesut bir birliktelik midir yoksa Fuzuli'nin dediği gibi aşk'ı var eden sevgiliye duyulan özlem ve ayrılıktan duyulan haz mıdır ? Gerçektende,kavuşursan meşk,kavuşamazsan mı AŞK olur ?



Yarab bela-yı aşk ile kıl aşna beni 
Bir dem belayı aşkdan etme cüda beni duasıdır.  *
                                                                                     Fuzuli

Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabîb
Kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır**
                                                                           Fuzuli

Dedim ya bir deli kavramdır aşk.Nice şairleri,yazarları birbirinden ayırır aşk. Aşkın tanımını yapamam ama nerede bulabileceğimi biliyorum sanırım.AŞK,Eren'in Aslı'sına kavuşamamasında gizlidir vesselam.

Aşk'ı bulmanız dileğiyle...
                        Eren Akdoğan
_______________________________________________________________________________ 
**Yarabbi aşk beyası ile beni her zaman beraber kıl. Bir an bile aşk derdinden aşk belasından beni ayırma.” 
** "Ey tabib! Aşk derdiyle başım hoş benim; yaramdan el çek sen. Bana derman hazırlama ki senin merhemlerin benim ölümüm sayılır." 

0 yorum:

Daughter

Bugünkü yazımız Daughter hakkında olacak. İnanıyorum ki başarılı bir İngiliz Indie rock grubunu tanımakla kalmayıp, yüksek doz melankoli ihtiyacınızı güzel bir yoldan karşılayabilme imkanı bulacaksınız!

Daughter'ın Youth parçası en çok dinlenen ve sevilen grup şarkısıdır ancak 2013 yılında çıkardıkları If you Leave gibi tadından yenmeyecek bir albümden ziyade son derece popüler olan ve Youtube üzerinden iyi bir izlenme oranına sahip olan Daft Punk-Get Lucky coverlarıyla adları fazlasıyla duyulur hale gelmiştir. Beğendiğim bir grubun güç kazanması ve daha geniş bir kitleye hitap edebilmesi hoşuma gidiyor ancak yine de bunu adaletsiz buluyorum! :) Kıyaslayabilmeniz için albümden birkaç parça ve de coverı sizlerle paylaşacağım. 



 
Daugther-Still


 
Daughter-Home
Daughter'ın coverının gerçekten özgün ve sağlam olduğunu belirtmeden geçmek haksızlık olur. Elena Tonra'nın ne kadar başarılı bir vokal olduğunu bu uyarlamadan anlayabiliyoruz, dinamik bir parçanın gücünün ağır ritim enerjisiyle daha çok ivme kazanmasını başka bir düşünceye bağlamak çok güç.
 
 
Daughter-Get Lucky
Ayrıca unutmadan resmi web sitelerini de sizlerle paylaşmak istiyorum! Bu sayede Daughter ve Elena TonraIgor Haefeli ve Remi Aguilella hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz!


Moraliniz bozulmadan önce konu hakkında düşünüp sakinleşin, başaramıyorsanız Daughter dinleyin. Sevgiler. 
GİZEM CEVİZLİ

0 yorum:

İyi Ki Doğdun Şair Ceketli Çocuk





"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."   Kazım Koyuncu

7 Kasım 1941,karadenizin hırçın sularının dövdüğü Trabzonda bir çocuk dünyaya geldi.Bir çocuk ki büyüdüğünde;üniversitede devrimci,karadenizde kemençeci,İstanbulda müzisyen,''Gülbeyaz'' dizisinde oyuncu olarak adlandırılacaktı.Yıllar sonra verdiği röportajında şöyle diyecekti büyük üstad:


"Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem" Kazım Koyuncu


1992'de müzik hayatına başlayan Kazım Koyuncu, Viya (2003),Hayde ! (2004) albümlerini çıkarttı.Dünyada Bir Yerdeyim(2006) adlı albümü ise üstad öldükten sonra halk evleri tarafından düzenlenmiş ve satışa sunulmuştur.Cem Yılmaz'ın ''Av Mevsimi'' filminde seslendirdiği türkü Kazım Koyuncuya aittir. 


Çernobil faciasının karadeniz insanına zarar verdiğini ve kanser ettiğini her fırsatta dile getiren  Kazım Koyuncu,25 haziran 2005'de akciğer kanserine yenik düşerek hayatını kaybetmiştir.On binlerin bir araya geldiği cenazesi,doğduğu topraklara Trabzon'un Pançol köyüne defnedilmiştir.


                                                       Gitmişti büyük üstad,arkasında binlerce Kazım Koyuncu bırakarak.


Editör:Eren Akdoğan

0 yorum:

Boğazın Geç Fark Edilmiş Yeni Güzelliği : YOROS KALESİ


Evet dostlar, sizinle boğazın herkesçe keşfedilmemiş bir güzelliğini anlatacağım bu yazımda. Boğazın Karadeniz girişinde, Anadolu Kavağı’nın sırtlarındaki, eşsiz manzarası ve yaşlı geçmişiyle Yoros Kalesi’nden bahsedeceğim.

Adını nereden aldığına dair kesin bir bilgi olmamasına rağmen, şöyle bir rivayetler vardır ki, ben çoğunu olukça inanılır buluyorum. “Kutsal Yer” anlamına gelen “Hieron” kelimesinden geldiği görüşü oldukça yüksektir. Aynı zamanda Yunan mitolojik tanrılarından Zeus’un adıyla özleşmiş “uygun rüzgarlar” anlamına gelen Ourios’tan geldiği söylentisi de vardır ki, buradaki yakınlığa dikkat çekeceğim Yunanca’da “Oros” kelimesi dağ anlamına gelmektedir.

Yazıya başladığımdan beri Yunanca’dan bahsederek kalenin kimlerden kaldığı apaçık ortada diye düşünüyorum. Kale 13.yy da Bizans tarafından yapılmıştır. Fakat devletin zayıf düşmeye başlaması ile birlikte kale Cenevizlilerin eline geçmiştir. En son ise Osmanlı Devleti’nin eline geçmiş ve onlar da kaleyi onarıp kullanmışlardır.

Kalenin arkeolojik çalışmalarında bizzat bulundum ve dikkat çeken en önemli unsurlar,kalenin iki büyük burcu var ve oldukça sağlam bir şekilde günümüze ulaşmış. Burçların kapıya bakan taraflarında iki adet Doğu Roma İmparatorluğu’nun bayrak simgesi işaretleri olan taş yazıtlar vardır. Ayrıca kalenin iç duvarlarında Yunanca birçok yazıt bulunmaktadır. Kalenin altında
sayısız dehlizler bulunmaktadır ve henüz içlerine girilmemiştir. Yapılan kazılarda ise dökme çiviler, lüleler, kılıç kabzaları, ok uçları, testiler ve insan kemikleri en çok bulunan tarihi buluntulardır. Hatta biraz derine indiğimizde jiletli tel kalıntıları, askeri bariyer kalıntıları bulduk ve İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü dekanının açıklamasına göre Amerikalı askerler 1.Dünya Savaşı’nda burayı askeri üs olarak kullandıkları anlaşılmış. Tabi
kalenin yapılış amacı boğazın girişindeki bir gümrük kapısı olarak iş görmesidir. Ayrıca kalenin aynısından bir tanede tam karşı yakada olduğu biliniyor ama orman tabakası tamamen kaleyi kaplamış durumda ve günümüze tamamen ulaşamamıştır. Kalede 18.yy zamanına kadar yerleşim ve hayat varmış. Daha sonra Savaş ağırlıklı kullanılmaya başlanmıştır. Kazılar her yaz devam ediyor ve yapılan her kazıda yeni bir olay aydınlanmaya devam ediyor, günümüze bir tarihi eser daha kazandırılıyor. Kale yazları ziyarete açıktır ve eşsiz güzellikte bir manzarası vardır. Ayrı olarak kışın da giderseniz, kalenin içindeki atmosfer ve boğazın puslu görüntüsü ile  inanılmaz bir gotik havaya kapılacaksınız.

Umarım bu yazı ile birlikte tarih konusuna ve meraklılarına faydamız dokunmuştur. Boğazın incisi Yoros Kalesi’ni anlattık. Anlatmak ve bilgilendirmek bizden, gidip görmesi sizden. Sağlıcakla kalın dostlar.

       
                                                                  Furkan ÖZDEMİR


0 yorum:

İstanbul'un İlk Renkli Yüzü



Görünce eskiden İstanbul daha mı güzeldi dedirten ve şimdi gökdelenlerin olduğu yerler önceden ''dutluk''muş deyimini anımsatan bu fotoğraflar ,1890'ların sonuna doğru bir amerikan firması olan Detroit Publishing Company (DPC) tarafından siyah beyaz çekilmiş,daha sonra renklendirilerek bu alanda ''ilk'' olma özelliğine kavuşmuştur.

İşte Osmanlı'nın İstanbulu:
Editör:Eren Akdoğan

0 yorum:

Gelmiş geçmiş en ilkel öykü

Yazımız bir kitap incelemesi tadında olacak ancak hayır efendim, burada çok derinlerde kaybolmayacaksınız-müsaade etmeyecegiz. Söz etmek istediğim kitap Jack London'dan Ademden Önce. Yayınlarımız ilerledikçe ve geliştikçe, belki bu yazı blogdaki tecrübesizliğime kurban gitmiş diye düşüneceksiniz ancak bu kitap acemice seçilmedi. :) Kitap okumanın aslında keyifli bir durum olduğunu bu kitap ile onaylayacağınıza içtenlikle inanıyorum ve artık gerçekten başlıyorum!
"Gelmiş geçmiş en ilkel öykü budur J.L."
Jack London kitabı hakkında bu sözleri söylerken gerçekten boş ya da iddialı konuşmuyor. Kitap çift kişiliği olduğunu düşünen, kişiliklerinden birini rüyadaki ilkel benlik, digerini modern-gündüzcü benlik şeklinde çözümlemiş birini ele alıyor. Kitabın güzel olmasının fikri rüyalarla ilgili pek çok merak edilen soruya cevap vermesinden geliyor. "Rüyamızda neden yüksek bir yerden boşluğa düştüğümüzü görürüz ancak ölümümüze seyirci olmadan uyanırız?" "Ortak ve alışılmış bir rüya görmek mümkün müdür?" "Rüyalar gelecekten haber verebilir mi yoksa sadece beynin bilinçaltını rahatlaması sınırında mı değerlendirilmelidir? Sorularımızın cevaplandırılması ve "Ben de bunu merak ediyordum!" repliğinin keyifle tekrarlanması haricinde bu kitapta daha çok şey var. :) Eğer ilkel kelimesinin negatif algıya düşme meyilini bilmseydim, seve seve bu kitabın biçemi için bu kelimeyi kullanırdım. Sebebi, modernliğe dokunmuş ve bir anlamda tatmış bir dönemde (1907) okurlarla buluşan bu kitabın, size ilkel bir yaşamı çok iyi anlattığına ve bunu yaparken sade ve etkili bir dil kullandığına inanmam.
Tarafsız olmayı bir an için denersek -ki bu benim için oldukça zor- kitabın basit üslubu ve hikayenin uyarlanış şekli, onu bilimsel gerçeklikten uzaklaştırıyor fakat isterseniz bir Darwinist olun isterseniz de Yaradılışçı bu kitap çerez gibi gelecek ve içinde güzel manzaralar bulup güçlü ve duygusal canlılar tanıyacaksınız. Yukarıda görmüş oldugunuz kadın son neandertal kadın olarak kabul ediliyor ben oldukça ilginç buldum, kahramanımızın annesi bu fotografı gördügümden beri, benim için bu güzel kadındır. Kitapta huyu güzel degildi. :( Umuyorum ilk değerlendirme için beklentileri karşılamışızdır, daha güzel kitaplar ve değerlendirmelerle görüşmek üzere! GİZEM CEVİZLİ

0 yorum:

Kültürlerin birleştiği yer: İstanbul

''İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı'' Orhan veli

Şairlerin mekanı,aşıkların durağı,payitahtın merkezi istanbuldayız bugun.

Şarkılarda yazdırır bu şehir,şarkıların şehridir istanbul.



 Bazen martıdır istanbul,bazen simit.Bu şehir etçil bir kuşa ''hamur işi'' yemeyi öğretmiştir vesselam.

0 yorum:

Bu sitenin hakları Da Vincinin şifreleriyle aynı odada saklanmaktadır. ®